Camiler Wiki
Register
Advertisement
Bursa-ulucami-800x490
Türkiye'nin_Mimari_Şaheserleri-_Bursa_Ulu_Cami-1

Türkiye'nin Mimari Şaheserleri- Bursa Ulu Cami-1

TRT Belgesel Prof. Dr. Semavi Eyice, Prof. Dr. Selçuk Mülayim, Prof. Dr. Oktay Aslanapa

Türkiye'nin_Mimari_Şaheserleri-_Bursa_Ulu_Cami-2

Türkiye'nin Mimari Şaheserleri- Bursa Ulu Cami-2

TRT Belgesel, Prof. Dr. Semavi Eyice, Prof. Dr. Selçuk Mülayim, Prof. Dr. Oktay Aslanapa

Maceracı_-_Ulu_Camii

Maceracı - Ulu Camii

Maceraci Bursa ulu camii minber beyazid

Bursa_Ulucami_Tanıtım_Videosu.

Bursa Ulucami Tanıtım Videosu.

https://www.facebook.com/Bursasevdalilari16

Yıldırım_Bayezid,_Emir_Sultan_ve_Somuncu_Baba-_Ulu_Camii'nin_Yapımı

Yıldırım Bayezid, Emir Sultan ve Somuncu Baba- Ulu Camii'nin Yapımı

Bursa ulu camii planı
Bakınız

Şablon:Bursa camileri - d
{{Bursa camileri}}


Camiiler wiki [1] - Camilerin Ansiklopedisi'nde bütün camilerin bilgileri tutulmaktadır.
CAMİLER İÇERİK TASLAĞI
Bursa camileri
Bursa'daki selatin camileri
Ulu camii Niğbolu
Orhan Gazi camii Bursa Gazi Orhan Camii Orhan Gazi Türbesi
Hüdavendigar camii II. Murad camii Sultan Murad Hüdavendigar II. Murad
Yıldırım camii Yıldırım Külliyesi Yıldırım Bâyezid Türbesi Yıldırımhan camii
Yıldırım Bayezid Hânoğlu Mehmed Han camii Yeşil camii Çelebi Sultan Mehmet Camii Yeşil Türbe
Çelebi Mehmed Hanoğlu Muradiye camii Muradiye külliyesi - Muradiye camii
Emîr Sultan camii
Lamii Çelebi camii
Abdal Murad Ahmet Paşa Camii Ahmed Dâi Cami Akbıyık Sultan Alacahırka Camii Alaaddinbey Camii Ali Mest Zaviyesi Ali Paşa Camii Altıparmak Camii Azab Bey Camii Baba Zâkir Başçı İbrahim Camii Beşikçiler Camii Bedreddin Camii Çerağı Bey Daru’l-Kurra Daye Hatun Camii Elvan Bey Haziresi Emirsultan Camii Fışkırık Camii Hacı Sevinç Camii Hamzabey Camii Hanım Kızlar Türbe Hoca Alizâde Camii Hoca Hasan Camii Başçı İbrahim Camii Hoca Muslihiddin Camii Hoca Taşkın Camii Hızır Dede Hüsameddin Camii (Temenyeri Dergâhı) İncirli Eşrefoğlu İmaret-i İsabey Karakâdi Camii Kayhan Camii Koca Naib Cami Kamberler (Sitti Hatun) Camii Mecnun Dede Mevlevihane Mir-i Budelâ Molla Arap Camii Molla Fenarî Camii Muradiye Camii Musa Baba Camii Nakkaş Ali Namazgah Sofu Mehmed Camii Oruç Bey Kabri Piremir Camii Satı Fakih Mescidi Selâmi Dergâhı Selçuk Hatun Camii Seyyid Nasır Şeker hoca Camii Şehadet Camii Uçkuzular camii Umurbey Camii Üftade Camii Veled-i Habib Camii Veled-i Yaniç Veli Şemsettin Camii Yeşil Türbe bahçesi Yiğid Cedid Camii Yıldırım Camii Yoğurtlu Baba Dergâhı Zenciri Ali Efendi Zeyniler camii İbni Bezzaz Camii İvazpaşa Camii Devlet Hatun Boyacıkulu Fethullah Efendi Yiğit Köhne Camii Umurbey Beyler Dikkaldırım camii Üç kuzular camii Meşeli camii Hacı Bayram camii Erenler camii Yavuz Sultan Selim camii
Bursa'daki yeni camiiler Mihraplı camii Üçevler Merkez Camii Kültürpark camii Zeki Müren camii Keles Merkez camii Yunuseli Toki camii Beşevler Kuba Camii Bursa Edebali camii .......... camii
.......... camii
.......... camii
.......... camii
.......... camii
.......... camii
.......... camii

Ulu Cami, Bursa ’nın en görkemli camisidir ve en önemli tarihi yapılarındandır.Evliya Çelebi’nin ifadesiyle Bursa'nın Ayasofya’sıdır.thumb|400px|link=Dosya:Ulu_camii_manzara.jpg

Ulu camiyi gezenler 3 tane kapısı olduğunu çok iyi bilirler. Somuncu baba caminin yapıldığı sıra buraya gelir işçilere hayrına somun dağıtırmış. Somuncu baba bir gün gene orda ekmek dağıtırken (çok büyük zat) Hızır a.s'mın orda olduğunu fark etmiş kolundan tutup sen Hızırsın anladım demiş.

Buraya gelip her gün namaz kılacağına dair söz vermezsen buradaki herkese senin Hızır olduğunu söylerim demiş. Hızır a.s her gün geleceğine dair söz vermiş ama oda bir istekte bulunmuş. Hangi vakit geleceğimi bana kalsın demiş. Bunun üzerine Hızır a.s Ulucamideki vav harfinin önünde her gün gelip hangi vakit olduğunu bilmiyoruz ama orda namaz kılıyormuş.

Eğer bir gün Ulucamiye giderek namaz kılacak olursanız mutlaka vav harfinin orda namaz kılın. Belki Hızır a.s'la birlikte namaz kılarsınız.

Tarihçesi[]

Ulu Camii, Osmanlı Devleti’nin dördüncü hükümdarı Yıldırım Bayezıd tarafından mimar Ali Neccar'a 1396-1399 yılları arasında yaptırılmıştır. Rivayete göre Sultan, Niğbolu Zaferi öncesinde savaşı kazanmak için Tanrıya yalvarmış ve 20 cami yaptırmayı adamıştı. Zaferden sonra damadı Emir Sultan’ın önerisi ile 20 cami yerine 20 kubbeli tek bir cami yaptırmaya karar vermişti. Cami, zaferden elde edilen ganimet ile yapılacaktı.

Ancak 1402’deki Ankara Savaşı’nda sultanın esir düşmesinden sonra Timur camiyi ahır olarak kullanmış, 1403 yılında Moğol Şeyhi Emir Bedrüddin yaktırmış, 1413’de Karamanoğlu Mehmet Bey’in kuşatması sırasında cami tekrar yanmıştı. Onarımı, Bayezıd’ın oğlu 1. Mehmet gerçekleştirilmiş ve cami 1421 yılında ibadete açılmıştır. 1 Mart 1855 tarihlerindeki büyük depremde 17 kubbesi çöken cami, onarım görerek 1862 yılında tekrar ibadete açılmış; 1889 yangınında da hasar görmüştür.

Caminin iki minaresi vardır. Kuzeybatı köşede yer alan cami ile birlikte Yıldırım Bayezıd döneminde inşa edilmiş; kuzeydoğudaki muhtemelen Çelebi Mehmet tarafından yaptırılmıştır.

2215 metrekare alan kaplayan Ulu Cami, her biri dörder kubbeli 5 bölümden oluşur. Hemen hemen eşit büyüklükteki 20 kubbesinin ortasındaki kubbe açık olarak yapılmıştır.

Telle örtülü bu orta kubbeden giren yağmur damlaları havuzda toplanır, ışık ise camiyi aydınlatırdı. Günümüzde kubbe camekanla kaplı olduğunda yağmur suyu toplama işlevini gerçekleştirmiş ama aydınlatma görevi devam etmektedir.

Ortadaki kubbenin altında havuzlu, 18 köşeli bir şadırvan bulunur. Ulu Cami’nin özelliklerinden birisi olan şadırvanın yapılma nedeni şöyle hikaye edilir: Cami yapımı için arazi istimlak edilirken, şadırvanın bulunduğu yerdeki toprak parçasının sahibi olan hanım, arazisini satmak istememiş ve arazi zorla alınmış. Ancak daha sonra, zorla alınan yerde namaz kılınmaz düşüncesiyle o yere şadırvan yapılmıştır. Şadırvanın 65 metrekareden ibaret olduğu düşünüldüğünde doğruluğu şüpheli bir hikayedir.

İçindeki şadırvan ve duvarlarında yer alan dev boyutlardaki yazılar , Ulu Cami’nin kendine özgü özellikleridir. Günümüzde Ulu Cami’de 21 hattat tarafından yapılmış 45 levha, 87 duvar yazısı bulunmaktadır.

Ulu Cami’de günümüzde mevcut olan hüsn-i hat eserleri, Zafer İhtiyar’ın Bursa Ulu Cami: Bir Hüsn’ü Hat Sergisi adlı kitabında fotoğrafları, okunuşları, anlamları, yazılış tarihleri, hattatları ile tanıtılmaktadır.

Ulu Cami’nin Devaklı Abdülaziz oğlu Mehmet tarafından yapılan taç kapısı, sert ceviz ağacından hiç çivi kullanılmadan yapılmış minberindeki ağaç işçiliği birer şaheserdir. Minber, kainatı temsil eder. Üzerine güneş sistemi kabartma bir formla işlenmiştir. Gezegenler, güneşe uzaklıkları ve büyüklüklerinin oranları doğru olarak yerleştirilmiştir.

Hutbe’nin sağ tarafında yüksekçe bir yere asılan siyah örtü, Kabe kapısının örtüsüdür. Mısır Seferi’nden sonra halife olan Yavuz Sultan Selim, Mekke’de onarıma girişmiş, bu arada Kâbe’nin örtüsünü İstanbul’dan gönderilen yeni örtü ile değiştirmiştir.

Yavuz, eski örtüyü ise Bursa’ya getirtip Ulu Cami’ye hediye etmiş ve kendi elleri ile taşıyıp asmıştır. Saf altın iplik ile üzerine ayetler işlenmiş bu örtü, yüzyıllar boyu kararmadan kalmıştır ;ancak yapılan bazı hatalı restorasyonlar sounucu caminin rutubet alması üzerine işlemeleri dökülmüş olduğundan günümüzde ayetler ancak parlak ışık altında görülebilir.

Namaz kılma alanı bakımından Türk tarihinde yapılan en büyük camidir. (Süleymaniye,Sultanahmet gibi diğer büyük camilerin büyüklüğü duvarlarla çevrili avluları ile birliktedir. Ulu Cami ise alçak tavanlı, çok kubbeli ve sütunlu olduğu için daha küçük olduğu izlenimi verir ama gerçekte namaz kılma alanı en büyük camidir. )

Ulu Cami, kimi din adamlarınca İslam’ın 5. en yüksek mertebesindeki ibadethane olarak kabul edilmiştir. (İslam’da en yüksek mertebeli cami, Mekke’deki Mescid-i Haram, diğerleri Medine’deki Mescid-i Nebevi, Kudüs’teki Mescid-i Aksa, Şam’daki Emeviye Camii’dir. Beşincilik kimilerine göre Anadolu’da inşa edilen ilk cami olan Diyarbakır’daki Ulu Cami’ye aittir; ancak Emir Sultan, Akşemsettin, Molla Gürani gibi din adamlarının konuşmalarına göre beşincilik metresi Bursa’daki Ulu Cami’nindir.) Ulu Cami’nin kutsallığı, yapıldığı devirde din adamlarının ve evliyalarının gösterdiği ilgiden gelir (Yapılmasını teklif eden Emir Sultan; ilk namazı kıldıran Somuncu Baba; ilk cemaati Emir Sultan, Molla Fenârî, Yıldırım; ilk imamı Süleyman Çelebi; müezzinlerinden birisi Üftade) Cami yapımı sırasında işçileri sürekli güldürerek yapımı geciktiren demirci ustası Kambur Bali Çelebi (Karagöz)’ün Yıldırım Bayezıd tarafından öldürtüldüğü çok sık tekrarlanan bir hikayedir.

Mevlit yazarı Süleyman Çelebi ömrü boyunca Ulucami’de imamlık yapmıştır. (Türbesi Çekirge’de, mezar taşı Muradiye’de bulunmaktadır.)

Ulu Cami hakkında geliştirilen çeşitli hurafeler vardır. (Kıble duvarındaki vav işaretinin yanında Hızır Peygamber’in bulunduğu, işaretin önünde namaz kılanların her duasının kabul olunacağı; caminin kuzeybatı penceresindeki parmaklıkların Davut Peygamberin demirleri olarak tanıtılması ve o parmaklıklara yapışarak dua edilmesi gibi).

Mimarisi[]

Ulu Cami, yirmi cami yerine yapıldığından kapladığı alan da büyüktür. Yirmi kubbe ile örtülü bu Cami-i Kebîr 'in alanı, dıştan dışa 55 metreye 69 metre, içten içe ise 49,96 metreye 63,36 metredir. Bunu yüz ölçüme çevirdiğimizde dıştan dışa 3795 metrekare, içten içe ise ayak sahalarıyla birlikte 3165,5 metrekaredir.

Ulu Cami 'nin yirmi kubbesi vardır. Saf istikametinde beşer ve derinliğine dörder olmak üzere toplam yirmi kubbe; içeride on iki fil ayak (fil-paye) kenarlarda on sekiz direk olmak üzere toplam otuz ayak üzerine oturtulmuştur.

Ulu Cami, çok kubbeli camilerin en klâsik ve abidevî olanıdır. Kubbeler dışarıdan sekizgen kasnaklıdır. Çapları eşit olmakla beraber yükseklikleri farklıdır. Mihrap ile kuzey kapısı ekseni üzerindeki kubbeler diğerlerinden yüksektir. Ancak, kubbeler arasındaki yükseklik farkı fazla olmayıp, iç mekândan farkedilmez.

1855 depreminde caminin 18 kubbesi çökmüştür. Çökmeyenlerden biri mihrabın üstündeki kubbedir. Bu sayede muhteşem minber de korunmuştur. Çökmeyen diğer kubbe ise şu an hanımların namaz kıldığı yerin üstüne denk gelen batı minaresine bitişik olan kubbedir. Bunların ilk inşaat hâlini koruduklarına delil ise kubbe kasnakları hizasında bulunan devrinin orijinal tromplar (köşe tonozları) dır. Bu kubbelerde dört köşeden kubbe yuvarlağına geçişte, köşelerdeki şekillere dikkat edilirse, bu iki kubbenin diğerlerinden farklı olduğu anlaşılır.

Bunlardan hariç bir de şadırvanın üstündeki camekânlı kubbenin köşelikleri orijinaldir. Mihrap üstündeki pandantifte; (kubbe ile kenar arasındaki üçgen köşelikte) Mevlevî sikkesine benzer, alt ucu sarkmalı bir çökertme, şadırvan üstündekinde; üçer sarkma köşelik, kuzeybatı köşesindeki kubbede kısmen pandantifi de taşan kürevî köşelik mevcuttur. Caminin duvarları çok kalındır. Kalınlık en az iki metre olup bazı yerlerde kalınlık daha da artar. Her dört cephenin muhtelif yerlerinde kalınlıklar değişmektedir. Yanlarda kalınlık fazla olup, kemer için yapılan dişler hariç 2,40 metre, kıble duvarında daha ince 2,20 metredir. Yan kapılarda bu kalınlık batıda 3,10 doğuda 2,80 metredir.

Duvarlarda Edirne Eski Cami 'de olduğu gibi tamamen kesme köfekî (işlenmesi kolay zamanla sertleşen bir çeşit taş) taşlar kullanılmıştır. Taşlar bal rengi, inci rengi, pembe, turuncu ve açık kahverengi olmak üzere ayrı ayrı renklerdedir.

Bugün görülen cephe taşlarının büyük bir kısmında, eski yanmış taşların dış kısımları döktürülerek yerlerine yeni köfekî taşları konmuş ve harçla sıvanmıştır. Dışarıdan duvarlara baktığınızda, asırların izini taşıyan 600 senelik taşları değil, ocaktan yeni çıkmış harcı görürsünüz. Bununla beraber 1950 'li yıllarda caminin bu cephelerinin yenilenmesi o kadar sadakatle yapılmış ki, renk, ahenk ve genel görünüş bakımından, hiçbir uyumsuzluk görülmüyor.

Ekrem Hakkı Ayverdi bu yenileme hadisesine şahit olduğunu ve güney cephesini değiştiren İsmail Sönmez Bey 'in bu işi yaparken taşları âdeta okşadığını ifade ediyor.

Üç dönümden fazla bir arazi üzerinde yükselen bu büyük binayı, yeknesak görüntüden kurtarmak için cepheler, plastrlar (gömme ayak) ve sağır sivri kemerlerle taksim edilerek, gölge ve hareket temin edilmiş, bunların ortasına ikişer pencere yerleştirilmiştir. Kalın taş duvarları, caminin yazın serin kışın da sıcak olmasını sağlar.

Önemi[]

  • Şeyh Üftâde (k.s.) Hazretleri buyurdular: Kâbe-i Mükerreme, Medine-i Münevvere ve Kudüs-ü Şeriften sonra Bursa Ulu camiinden daha şerefli bir makam yoktur.
  • Şeyh Üftâde (k.s.)Hazretleri buyurdular: Bursa Ulu Camii’nin yeri, Nuh Aleyhisselâm’a iman eden ve gemiye binmeye yetişemediği halde Allah’ın kendisini tufandan koruduğu yaşlı kadının evinin bulunduğu yerdir.
  • Şeyh Üftâde (k.s.) Hazretleri buyurdular: Bazı tarikat ehline keşif yoluyla zahir oldu. Kim Bursa Ulu Camii nde ibâdet ve zikir ile meşgul olursa Allah, onu gaflet tufanından korur. (O yaşlı kadını tufandan koruduğu gibi.)
  • Şeyh Üftâde (k.s.) Hazretleri buyurdular: Edeblerine riâyet etmek şartı ile Mekke’de bir gün ibâdet ile meşgul olmak, diğer yerlerde bir sene ibâdetle meşgul olmaya bedeldir.
  • Şeyh Üftâde (k.s.) Hazretleri buyurdular: Bizim memleketimizde, ibâdet, zikir ve evrâd ile meşgul olunacak iki yer vardır. Biri, istanbul’da Ebû Eyyub El-Ensâri Hazretleri’nin makamı, diğeri de Bursada bulunan Seyyid Buharı Hazretleri’nin Câmiidir. Âbidler namazda, arifler niyazda, âşıklar şevk ve heyecan ile yâre (Allah’a) vuslatı elde etmeye çalışmaktadırlar. Gerisi hikâye Ya Rabbi! Bizleri senin rızan için meşgullerden eylesîn Amin.

Planı[]

69 x 55 metre ölçülerinde dikdörtgen bir planı olan Ulu Cami, 3795 m2’lik bir alanı kaplamaktadır.

Rolevesi[]

Restorasyonları[]

600 yıllık geçmişi içinde birçok defalar onarım gören Ulucaminin, 1855 depreminden sonra yapılan en kapsamlı tezyini onarımı, 2006-2009 yılları içinde devam eden çalışmalarıdır. Restorasyon çalışmalarını şu bölümler içinde toplayabiliriz:

  • Sıva üstü alanlarda hat ve nakışlar (kalemişleri),
  • Kündekâri tekniğinde ahşap minber,
  • Müezzin mahfelinde özgün bulunan ahşap ve deri üstü nakışlar.
  • Taşınabilir levhaların restorasyonu.
  • Hünkâr mahfeli.

Yapılan çalışmalar Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü'nün bilgi ve denetimleri ile İstanbul Restorasyon-Konservasyon Merkez Laboratuarı Müdürlüğü'nün ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Koruma Onarım Bölümü'nün verdikleri analiz ve raporlar doğrultusunda devam etmiştir.

Restorasyon faaliyetlerinin devamı içinde Ankara Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Bursa Vakıflar Bölge Müdürlüğü kontrollükleri çalışmalar boyunca devam etmişitir.

Yapımından günümüze kadar geçen süre içinde yapıya en çok zarar veren 1855 depreminde caminin mihrap ve batı minaresinin bitişiğindeki kubbeler hariç tamamı yıkılmıştır.Yıkıntıları gören ihtiyarların anlattıklarına inanılırsa kubbe enkazlarının kaldırılması sırasında kubbe sıvalarının altında altın yaldızlı motifler bulunduğu görülmüştür.Bu bilgilerin ışığında camide iki kubbenin özgün kalma ihtimali düşünülerek ilk araştırmalara mihrap kubbesinde başlanmıştır.

1857 yılında Sultan Abdülmecid tarafından tamiri yaptırılan Ulucami'de yapılan nakışlar o devrin üslubunu yansıtan rokoko tarzındadır. Mihrap kubbesinin belirli bölgelerinde yapılan araştırmalarda sıvaların 1855 yılından sonra yapıldığı anlaşılmıştır.

Dolayısıyla kubbede ki özgün nakışlarda depremin yapamadığı tahribatı sıvacılar yenileme sırasında yapmıştır.

İstanbul evkaf nezaretinde görevli Mısırlı yani Kalfa, Panayot Usta- Sıvacı Mardiros tamirat için yollanmış kişilerdir. 2006 yılında yapılan aramalar neticesinde kubbede özgün nakışların olmaması sebebi ile Bursa Anıtlar Kurulu mevcut nakışların korunmasına karar vermiştir.

2006-2009 yılları arasında yaptığımız bu restorasyonda caminin sıva yüzeylerinin her kademesinde hassas aramalar yapılmış sıva üstünde özgün nakışlar bulunamamıştır. Farklı yüzeylerden alınan sıva tabakaları örneklerinin analizleri yapılmak üzere İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Başkanlığı'na gönderilmiştir.

Nisan 2007 yılında kapsamlı bir sıva analiz raporu Doç. Dr. Ahmet Güleç tarafından yapılıp tarafımıza verilmiştir. Raporu kısaca özetlersek, camide iki kademeli sıvanın yapıldığı belgelenir.

Pembe renkli kaba alt sıvası 5-40 söndürülmüş pasta halinde hava kireci, agrega olarak, toz boyutunda eşit miktarda tuğla kırığı, fosilli kireç taşı, kırıklı kum, %10 civarında kısa kesilmiş dövülmüş keten kıtık kullanılmış çok sağlam bir sıvadır.

Alt sıvanın üzerinde beyaz renkli 1,2-1,5 cm arasında değişen kalınlıkta ufalanmış kıtıklı, agregaları görülmeyen sağlam üst sıva örneği ` civarında kalsit parçacıklı yanında az miktarda kuvars (kum) karışımlı bir sıva bütn yüzeylerde kalemişi alt tabakasıdır. 1857 de yapılan nakış ve hat yazılarının günümüze kadar sağlıklı gelmesi nakış boyası ve sıva tabakasının birbirine iyi friz yapmasıdır.

İnce perdahlı beyaz sıva üzerine herhangi bir badana sürülmeden yapılan nakış ve hatlar fresk tekniğindeki gibi boya, sıvanın derinliklerine nüfuz etmesinden dolayı kalıcılığı asırlarca olabilmektedir. Prof. A. Süheyl Ünver Bey'in (1898-1986) Bursa defterinde Ulucami sıva üstü hat örneklerinden bahsederken fresk tekniğinde olduğunu beyan etmektedir.

1983 yılında yapılan yanlış tamiratlardaki hataların başında bütün nakış harici ve bazı nakış ve yazı alanlarının zeminleri plastik badana ile boyanmıştır. Binanın nefes almasını önleyen bu malzeme zeminlerde yoğuşma, çatlama ve dökülmelere sebep olmuştur. Bugün itibari ile bütün plastik badana kimyasal ve mekanik yoldan temizlenmiştir. Caminin kubbe kemer ve düşeylerdeki bazı alanlarda yapılan hatalı kara sıvalar(portland) dökülmüştür.

İstanbul Üniversitesi Koruma Onarım Bölümü'nün verdiği analiz raporları doğrultusunda uygun sıva malzemesi ve nakış harici zeminlerde nefes alan uygun boya malzemesi uygulanmıştır. Kubbelerde yoğuşmaya karşı pencerelerde (revzen) iç ve dış hava tahliye menfezleri açılmıştır.

Camideki 1857 de yapılan nakışlar bu tarih itibari ile oldukça sağlam görünümdedirler. Bazı rutubetli zeminlerdeki problemlerden dolayı dökülen sıvaların üstündeki rokoko nakışlar aslına uygun olarak onarılmıştır. Sıva üstü nakışlarının en yoğun hali kubbelerdedir.

Mihrap cephesindeki beş kubbenin orta göbeklerindeki nakışlar renk açısından aynı, tasarım açısından farklılık gösterirler. Güneyden kuzeye doğru sıralanan kubbelerdeki göbeklerde aynı desenler kullanılmıştır.

Pencere tepelikleri ve kubbe kasnağındaki nakışlar birbirinden farklı tasarımdadır. Kemerlerde filato ve fasa, kemer aynalarında ince bir bordür oldukça sade bir görünümü sergiler. Bütün bu alanlarda yapılan nakışlarda kullanılan renkler siyah, füme, kahverengi ve oksit sarı tonlarındadır. Mevcut sağlam nakışların üstlerindeki kir ve tozdan temizlenmiş nakışlı alanlara koruma amacıyla terebentin yağı çekilmiştir.

Sıva üstündeki hüsn-i hatların hepsinin zeminlerinde oluşan kir tabakası gayet ihtimamlı ve sabırlı şekilde kimyasal malzeme ile temizlenmiş, yazıların bazı alanlarına çok az müdahale edilmiştir. yazıların temizlikleri sırasında müşahede ettiğimiz önemli bir husus Celi sülüs bütün siyah yazıların önce 2-3 mm aynı kalınlıkta siyah bir mürekkep ile yazıldığı, sonra siyah boya ile zeminlerin doldurulduğu tespit edilmişitir.

Tahrir olarak çekilen mürekkep diğer boyalardan çok daha güçlü bir durumdadır. Fil payelerde ve duvarlardaki yazıların altındaki yağlı boyalar raspa edilmiş aslına uygun olarak yenilenmiştir.

Mihrap sol yanındaki paye üzerine yazılmış 1980 li yıllardaki tamiratta zeminlerinin ve yazılarının üzerinden yağlı boya ile geçilmiş ve yazılar deforme edilmişiti.

Mihrap cephesi batısındaki vav harfi ve zemini temizlendikten sonra yazı gerçek renk ve biçimine kavuşmuştur. Temizlikleri biten yazıların üzerine koruyucu ve boyaları canlandırıcı terebentin yağı çekilerek yazılar güçlendirilmiş ilk yapıldığı görünüme kavuşmuştur.

Kolonların dört yüzündeki yazıların üstünde yer alan taçlar, doğudan batıya aynnı, güneyden kuzeye farklı desen içermektedirler. Yazıların asaletine hiç uyum sağlamayan bu süslemeleri korumak gönül arzusu olmasa dahi devir özelliği ve sanat tarihi açısından zorunlu olmuştur.

Camide sıva üzerine yazılan hatların bazıları erken Osmanlı hat sanatı terkip özelliklerini yansıtmaktadır.

1857 onarımında Padişah tarafından görevlendirilen iki celi hat üstadı Hattat Şefik Efendi (1820-1880) ev Abdulfettah Efendi (1815-1896) öncesindeki mevcut yazıları kendi devir özelliğine göre yenilemiş oldukları görülmektedir.

Motifleri[]

Sanat yönü[]

Minaresi[]

Ulu Cami 'nin kuzey köşelerinde birer şerefeli iki tane yüksek minaresi vardır. Ulu Cami 'nin ihtişamına denk bu minareler, Bursa 'nın hemen her yerinden görülebilir.

Ancak son yıllarda özellikle Ulu Cami 'nin çevre semtlerine inşa edilen yüksek binalar maalesef Bursa'nın bu tarihî siluetini ve Ulu Cami 'nin uzaktan görünen o kuşatıcı duruş ve görüntüsünü bozmuştur.


Minareler, cami yapısı gibi harçsız olduğu hâlde günümüze kadar gelebilmiştir.

Camiye bitişik olan batı minaresinin kaidesi tamamen mermer olup, gövdesi tuğladandır. Şerefeleri altı sıra skalaktitten (iç bir kısımdan üstte bulunan çıkıntıya geçerken kullanılan basamaklar) oluşur.

Batıdaki minareyi Yıldırım Bayezid Han, cami ile birlikte yaptırmıştır. Bu minarenin özelliği dışarıdan ve içeriden iki ayrı merdiven ile minareye çıkılabilir olmasıdır. Bu çift yol belki de Mimar Sinan'ın Selimiye Camii 'nin minarelerinde uyguladığı üç yollu merdivene ilham olmuştur. Bu minarenin ortasından açılmış bir kapı vardır. Bu kapıdan sonra gelen merdiven ile kubbelerin üstüne çıkılabilmektedir. Günümüzde müezzinlerin ezan okuduğu minare de bu minaredir.


Batı minaresinin içinde vaktiyle suyu doğrudan Pınarbaşı 'ndan gelen bir çeşme varmış. Bu çeşmenin suyu minaredeki tamiratlarda, temizlik ve abdest alma ihtiyaçlarında kullanılırmış. Bu çeşmenin yeri, minarenin içinde halen durmaktadır.


Doğu minaresini Fetret Devri 'nden (1413) sonra Çelebi Mehmed yaptırmıştır. Bazı kaynaklar bu minarenin 1513 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından yaptırıldığını ifade ediyorsa da Çelebi Mehmed 'in yaptırdığına dair rivayetler daha kuvvetlidir.


Minarelerin külahları vaktiyle ahşap ve üstü kurşun örtülü iken 1889 da çıkan büyük yangında bu külahlar yanınca yerine bugünkü kagir (taş ve tuğladan yapılma) boğumlu külahlar yapılmıştır.

Şerefesi[]

Şerefeler her iki minarede de aynı olup tuğlalı mukarnaslarla bezelidir. Kurşun kaplı külahlar 1889'daki yangında ortadan kalkınca, bugünkü boğumlu taş külahlar yapılmıştır.

Minberi[]

Minber bütünüyle kainatı sembolize ediyor. Minberin giriş kapısının üzerindeki kitabede altın yaldızla Osmanlıca olarak, Yıldırım Beyazıt Han tarafından hicri 804 (miladı 1402) yılında yaptırılmıştır' ibaresi yer alıyor. Sarmaşık motifleriyle süslü olan tırabzanların sağ çıkış ikinci kolonu üzerinde süsleme motifine uygun sülüs tarzda yazılmış, Devaklı Abdülaziz oğlu Mehmet işi ibaresi dikkat çekiyor. Sanatkarın bu imzası son yıllarda fark edildi.

Minberin doğu cephesinde, biri dar dikdörtgen, diğeri alanı daha geniş üçgen biçiminde, bir diğeri en altta şerit halinde uzanan taşıyıcı dolap serisi banko olmak üzere birbirine bitişik üç kompozisyon alanı bulunuyor. Üçgen ve dikdörtgen yüze ikisi birlikte Güneş Sistemi'nin kabartma formlarla işlendiği bir alan var. Gezegenlerin her biri yörünge hareketleriyle birlikte küresel kabartma motifler halinde Güneş'e olan uzaklık ve aralarındaki büyüklük karşılaştırmaları da verilerek olması gereken yerlerde.

Gezegenler, Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün, Pluto şeklinde olan Güneş'e uzaklık sıralaması da doğru. Büyüklük mukayesesi de baz alındığında Dünya'dan elli bin defa daha büyük olan Güneş, büyük bir ustalıkla mükemmel şekilde işlenmiş durumda.

Anlaşılacağı üzere dünyanın yuvarlak olup olmadığının bile tartışıldığı bir devirde bir ahşap işçisi bile o dönemde bilinen tüm gezegenleri rasgele bir yıldız olarak değil, güneş sistemimizdeki birer gezegen olarak işlemiş.. Peki o çağda bu bilginin sırrı nedir? Tarihi minber üzerinde güneş ve galaksi sistemleri var. Hem de gezegenlerin büyüklük oranları ve yörüngeleri gerçek oranlarla örtüşüyor...

1402 tarihinde (Hicri 804) inşa edilen Bursa’nın tarihi sembollerinden Ulu Caminin minberinin Doğu yakasında (mihraba bakan yüz) Güneş sistemi, Batı yakasında ise Galaksi Sistemi yer alırken evrenin kül olarak tasvir edildiği ileri sürüldü. 602 yıllık tarihi minberdeki şekiller bu tespiti doğrular nitelikte. Hem de minberin her iki yüzünde şaşırtıcı şekilde evrenin haritalarının adeta bir krokisi var. Bu kadar büyük bir tesadüf olabilir mi, yoksa bu minberin banisi gerçekten bir astronomi hayranımıydı? İlginç şekillerin sırrını çözen kişi Araştırmacı Fevzi Ülgü Alsancak. 1980 yılından bu yana minber üzerinde yaptığı çalışmalarla tarihin derinliklerinde kalan gerçeklere ışık tuttuğunu söyleyen Alsancak, “Alan süsleme motiflerinde simetri yoksa mutlaka bir mesaj vardır” ilkesinden yola çıkarak, minberdeki şekiller üzerine yapılan yorumların tutarsız olduğunu söylüyor. Bilim teknoloji ve uzay bilimleri araştırma tekniklerine kafa yoran bir öğretmen olduğunu belirten Ülgü, motifleri dikkatlice incelediğinde minberin mihraba bakan yüzünde güneş sistemini keşfettiğini söylüyor.

Bursa’da yayınlanmakta olan Apameia dergisinde yer alan bilgilere göre, minberin gizem ve sırlar içerdiğini iddia eden Ülgü, “minberin taşıdığı kıymet ve değerler, açısından şu noktalara dikkat etmek gerekir. Doğu yakası Güneş Sistemi, Batı yakası ise ise Galaksi sistemleri yerleştirilmek suretiyle bir kül halinde kainat sembolize edilmektedir” iddiasında.

Mihrapta yer alan Güneş Sisteminde 9 gezegen var. Bunun da ötesinde gezegenlerin güneşe göre konumlarının ve büyüklükleri gerçek ölçülerle örtüşür oranlarda. Güneş ve gezegenler arasındaki mesafe büyük olduğu için yıldız gezegenlerden farklı olarak 9 damlacıklı kurs olarak işaretlenmiş.

Ülgü, yine Kündekari sanatının bir özelliği olan parçaların birleşmesiyle oluşan çukur kanal çizgilerinin de gezegenlerin yörüngesini temsil ettiğini söylüyor. Bu yüzeyde yer alan bir başka gizem ise serpiştirilmiş halde yıldız motifleri yer alması ve buların içinda kuyruklu yıldızların da bulunması. Ülgü’nün dikkat çektiği en önemli detaylardan bir de Plüton gezegenin tek başına ayrı bir platformda ve bir açı farkı ile gösterilmiş olması. Bilindiği üzre güneş siteminin aynı düzlem üzerinde olan ilk 8 gezegeninin aksine Plütao ayrı düzlemde dolanmaktadır.

Minberin Batı Cephesinde ise 7 adet Galaksi formatı tespit ettiğini söyleyen Ülgü, galaksi platformlarının 5 ayrı renkte sedef kakma ile gösterildiğini söylüyor. Ancak ne yazık ki bugün hatalı boyama teknikleri ile bu önemli detay büyük ölçüde yok edilmiş durumda. Ama kayıtlardan bunu doğrulamak mümkün...

Ülgü’nin bir diğer iddiası ise minberin her iki yüzünde yer alan 3’lü ve 12’li dolap kapaklarının Türk boylarını temsil ettiği yönünde sırlarla dolu minberin giriş kapısı üzerinde Murat Han oğlu Yıldırım Beyazıt Hanın emriyle Hicri 804 yılında minberin yapıldığı bilgisi yer alıyor. Ülgü, kayıtlarda minberin ustası ile ilgili çelişkili bilgiler bulunduğuna dikkat çekiyor.

Ülgü’ye göre minberi yapan kişi adını tırabzan süsleme motifine göre tırabzanın sağ ikinci sülüsle yazan Devaklı Abdülaziz oğlu Mehmet. Devak Tebriz yakınlarında bir Türk köyü. O tarihte Mülki amir olan Kadızade Rumi efendi, beceri ve bilgi alış verişi için 300 kadar sanat erbabını Tebriz’e göndermiş ve bir o kadar ustayı da oradan Bursa’ya getirmiştir. Oradan gelen Kündekari sanatçılarının başı Abdülaziz oğlu Mehmet’tir. Bu minber de onun ve ustalarının camiye bir hediyesidir.

Kündekari sanat açısından eşsiz bir değere sahip olan minberin ilginç bir özelliği de 6666 adet abanoz ağacı parçasından vücuda gelmesi. Bu rakamda halk arasında yaygın inaçla Kuran’ı Kerimdeki ayet sayısına tekabül etmektedir....

O dönemdeki İslam ve Türk alimlerinin matematik ve gök bilimlerine yönelik ilminin Batıya nazaran hayli ilerde olduğu da göz önüne alınırsa Ülgü’nün tezleri pek de tutarsız değil. Ne dersiniz bütün bu benzerlikler sadece bir tesadüf olabilir mi?

Mihrabı[]

XIV.yüzyıl izlerini taşıyan sekiz sıraya düzenlenmiş stalaktitleri,dış yan köşelerde kum saati biçimli sütunceleri ile zengin görünümlü olan mihrap,979 H.(1571) yılında tamamlanmıştır.Sol tarafında mihrabı yapan Mehmed Ustanın adı yazılıdır.

Mihrapkavsarasının üst kısmında sülüsle Âyet-i Kerime,stalaktitleri çevreleyen sivri kemerde  Besmele   ve Âyet-el Kürsi yazılıdır. Mihrap niş stalaktitlerinin altında Kûfi yazı türünde  ıhlas sûresi,   onun altında sülüsle Rabbena Âtina...Duası yazılı bulunmaktadır.Bu yazıların tümü yeni yazılmıştır.

Kapılar[]

Ulu Cami 'nin üç cephesinde 1960 öncesi dört kapısı bulunuyordu. Fakat 1740 yılında Hünkâr mahfiline açılan güneydoğu köşesindeki kapı, 1950 'li yıllarda pencereye dönüştürülerek kapatılmıştır.

Dışarıdan caminin doğu cephesinin güney köşesindeki pencereliğe dikkat edilirse, burasının daha önce bir kapı yeri olduğu anlaşılır Caminin kuzey, doğu ve batıda olmak üzere üç büyük kapısı vardır.

Batı ve kuzey girişlerinin tahta kapıları yakın zamanda yapılmıştır. Doğu kapısı ise cami ile aynı döneme ait olup büyük bir kıymete sahiptir. Çift kanatlı bu büyük kapının kanatları üzerinde oymalı ve geçmeli şekiller vardır. Bu kapı abanoz ağacındandır. Üslûbu minberle aynıdır.

Caminin kuzey girişi mermer kaplıdır. Bu kapıda mermere yazılmış çok güzel kufi ve celî sülüs hatlar, 1958 yılında çıkan büyük yangında çok fazla harap olduğu için hiçbir sanatkâr bunları yapmayı taahhüt edememiş, bundan dolayı giriş kapısı 1960 'larda sadece mermerle kaplanmıştır.

Cümle kapısı[]

Şamdanlar[]

Hatlar[]

Ulu Cami’nin en önemli özelliklerinden biri, burasının aynı zamanda muhteşem bir hüsn-i hat sergisi olmasıdır.

Zira burada dünyaca meşhur hattatların kaleminden çıkma seksen yedisi sabit, kırk beşi levha halinde 132 yazı bulunmaktadır.

Bu yazılarda Fatiha, İhlâs ve Nas sureleri olmak üzere üç adet sûre, üç ayrı tarzda Ayet’el-Kürsi , kırk yedi farklı ayet, on dört hadis-i şerif, Esma’ül-Hüsnâ’daki isimler, Allah (cc), Muhammed (sas) ve İslam büyüklerinin isimleri, yirmi beşten fazla dua ve tespih sözü ile birkaç beyit ve iki şiir bulunmaktadır.

Bu yazılar, Ulu Cami’ye gelen insanları her yönden bilgilendirmektedir. Bu yazılara güzel bir örnek olmak üzere çiçek istifindeki Nas Suresi’ni gösterebiliriz. Batı kapısının sol yanında sekiz tane, celi sülüs ile yazılmış “sin” harflerinin oluşturduğu bir çiçek şekli içine, kûfi yazı ile Kur’an’ın son sûresi olan Nas Suresi yazılmıştır.

Levhalar[]

Ulu caminin iç duvarlarını süsleyen levhaların çoğunun altında hattatın imzası bulunmaktadır. Büyük çoğunluğunu Hattat Şefik Bey,eskilerini düzeltmiş veya yeniden yazmıştır.Kadıasker Mustafa Efendi,Abdülfettah Efendi,Hafız Mehmed Efendi gibi XIX.yüzyılın tanınmış hattatları duvar ve levhaları işleyerek adeta bir müze haline getirmişlerdir.

II.Mahmud'un Hoca Ali'nin 1184 H. (1770) tarihli birer levhaları da bulunmaktadır.

II. Sultan Mahmud'un güzel çerçeveli,altın yaldızla süslü kendisinin yazıp hediye ettiği levha en güzellerindedir.Caminin içinde çok değerli saatler, şamdanlar, Kur'anlar bulunmakta, görünümü bir kat daha güzelleştirmektedir.

Perdeler[]

Meşin perdeler[]

Deri işlemeler[]

Son cemaat mahfili[]

Dersiamlar[]

Görevlileri[]

İmamları[]

Müzezzinleri[]

Kayyumları[]

Eski görevlileri[]

Vaizler[]

Kapasitesi[]

Caminin cemaat kapasitesi,7-8 bin civarındadır. Bu yönüyle Türkiye 'nin en çok cemaat alan camilerinden biridir.

Yorumlar ve değerlendirmeler[]

Adres ve haritada yeri[]

İletişim[]

İç linkler[]

Dış linkler[]

Ulucamii resim galerileri[]

Ulu Cami’deki levhalarda en çok Allah c.c. isimleri, Ayetler, Hadis-i Şerifler ve Kibar sözler vardır. Bunlar İman, Amel, Cömertlik, Fedakarlık, Sabır, Şükür, İstişare, Adalet, İdare, Namaz, Hac, Miraç gibi bir çok konulardan bahsetmektedir.

Ulu camii manzaralı resimler galerisi[]

Ulu camii portre resimlerinin galerisi[]

Ulu camii minare resimleri galerisi[]

Ulu camii kapı ve pencere motifleri galerisi[]

Ulu camii mihrap motifleri galerisi[]

Mihrap üzerindeki yazılar son şekliyle h.1322 (m.1904/1905) yılındaki tamirde Mehmed Usta tarafından işlenmiştir. Oldukça zengin ve anlamca derin örneklerin oluşturduğu yazıların en büyüğü, mihrabın üst yüzündeki celî sülüs ayet-i kerimedir:

Kâlellâhü te'âlâ: Ve enne'l-mesâcide lill3ahi fe-lâ ted'û mea'llâhi ehadâ. Sadekallâhü'l-azîm Yüce Allah buyurdu ki: Şüphesiz ki mescitler Allah'a aittir. O hâlde asla onunla birlikte başka bir şeye kulluk etmeyin. Yüce Allah doğru buyurdu. Bu ayetin hemen sol boşluğuna daha küçük ebattaki harflerle bir söz daha ilâve edilmiştir: Ve belleğa rasûlullâhi'l-kerîm Allah'ın resul-i kerimi tebliğ etti.

En dış kısımda kûfi yazı ile sağ alttan başlayıp yukarı doğru devam eden ve sol dip kısımda son bulan yazıda ise Yâ mâlike'l-mülk, Yâ ze'l-celâli ve'l-ikrâm Ey mülkün mâliki ve celâl, ikram Ey mülkün mâliki ve celâl, ikram sahibi olan(Allah) ifadesi tekrar edilmek suretiyle yazılmıştır.

İç yüzdeki şerit hâlinde iki taraftan yukarı doğru uzanan ve bir kubbe şeklini alan yazı ise celî sülüs hatla kaleme alınmış bir Âyetü'l-Kürsîdir. Daha aşağıda istalaktitli girintilerin hemen altında kûfi olarak sağdan başlanıp yazılmış olan Besmele-İhlâs Sadekallâhü'l-azîm, onun da altında celî sülüs olarak ön yüzde Rabbenâ âtina... duası, sağ ve solda ise bir bütün oluşturacak şekilde El-hamdü lillâhillezî hedânâ li'l- islam-Ve ce'alnâ min ümmet-i muhammedin aleyhi's-selâm Bizi İslâm'la hidayete ulaştıran ve Muhammed (as)'in ümmetinden kılan Allah'a hamd olsun. yazıları mevcuttur.

Mihrabın tam ortasındaki damla şeklinin içine celî sülüs harflerle yazılmış istifte şu ifadeler geçer: Kul küllün ya'melu alâ şâkiletih, fe-rabbüküm a'lemu bi-men hüve ehdâ sebîla De ki: Herkes kendi mizâcına göre hareket eder; kimin en doğru yolda bulunduğunu ise, ancak Rabbiniz bilir. Bu ayetin üst tarafına da bir çift kûfi Besmele yazılmıştır.

002



















Ulu camii minber motifleri galerisi[]

Ulu camii diğer motifler galerisi[]

Tuğla motifleri, taş motifleri,vs

Ulu camii süslemeleri[]

Ulucamii iç manzara resim galerisi[]

Ulu camii hatları galerisi[]

Güney Cephesinde yer alan aşağıdaki bu hatta

Bismillâhirrahmânirrahîm ve bihî

Camideki en büyük yazılardan birinin bulunduğu bu levha celî muhakkak harflerle Hattat Abdülfettah tarafından yazılmıştır. Besmelenin sonundaki ve bihî ifadesi ve onunla anlamında olup her şeyin Allah ile ve onun ism-i celiliyle başladığını vurgular mahiyettedir.

Aynı levhanın içinde sol kısımda görülen istif hâldeki küçük yazı hattatın imzasıdır. Silik görünmesinin sebebi ise içinde padişahın ismi ve sıltan unvanı geçtiği için tarihin bir döneminde üstünün kapatılmak istenmesidir. Bu kısımda tam olarak şöyle yazmaktadır: Nemmekahû El-Hâc Abdülfettâh fî ahdi's-sultâni'l-gâzî Abdülmecîd Hân, sene 275. Bu yazıyı Gazi Sultan Abdülmecid Han'ın himmetiyle Hacı Abdülfettah yazdı, sene 1275 (m.1858/1859).

001
Advertisement